Kendimize belli yaşamlar atfetmişiz. Pazartesi sendromlarımız; Çarşamba saçmalıklarımız, Pazar pazarlıklarımız var. Ne bu telaş. Her gün Salı olsa ne olur Pazar olsa ne olur. Yedi günü yaşayan biz değimliyiz.
Özgürce yaşamaya fırsat vermeyen sistemden şikayetçi olup robotlaştığımızın farkında bile olmuyoruz.
Bazen yaşanılası geleceğe düşsel bir yolculuk yapıp bugüne yürümek ve geleceği misafir edip onunla sohbet ederek çay içmek lazım.
Ezberlediğimiz felaket senaryolarını, öteleyip huzur romanları yazmalıyız.
Maviliğini unutmaz asla gökyüzü. Siyah bulutlar kapatsa da maviliğini güneşle yoldaş olup yırtar o siyah perdeyi.
Bilir güneşin sıcaklığını hiçbir servetin satın alamayacağını.
Etten ve kemikten ibaretiz. Doğarız, büyürüz doğururuz, hissederiz yaşarız ve ölürüz.
Fırtınalarla deliren denizler gibi coşar sonra kıyıya vurmuş cesetlere döneriz. Bir şeyleri sınırlamak bazen nefsimize gem vurmakla ifade edilse de kısıtladığımız özgürlüğümüzdür aslında.
Mizah anlayışınız sınırlı, aşk ilişkilerimiz sınırlı dünyaya bakış açımız sınırlı hatta sevgilerimiz bile sınırlı. Evet doğru izin verdiğimiz sürece karanlığın esiriyiz.
Karanlığın kolları her yanınızı sarsa bile biz izin vermediğimiz sürece giremez yaşamlarımıza. Düşünüp özgürlüğe açmak gerek penceremizi. Acıtmaz düşünmek canımızı korkmayalım.
Çekip kopartmak lazım karanlığı hayatımızdan.
Hayatlarımızın, kavramlarımızın yasını tutmak takatsiz kılar bizi.
Soyunmak ve deri değiştirmek gerek. Yön değiştirmeyen, içinde hiç ışık olmayan karabasan ikizli rüyalarla boğuşup duruyoruz.
Dünyalılar arasındaki haller o denli karmaşıklaştı ki yeni bir anlatım diline, yeni sözcüklere ihtiyaç var.
Kendi bencilliğimiz ve egolarımız yüzünden beynimize ve topluma zarar veriyor şiddetti meşrulaştırarak ölümlere sebep olup özgürlüğümüzü mahkum ediyoruz.
Otomatik duygular, yaşanmışlıklar ve sistematik hayatlar oluşmuş durumda.
Yaşayamadığımız hayatlara ağzımız sulanarak bakıyor kahretmekten zaman bulup yaşadıklarımıza mutluluk katamıyoruz.
Zamanını doldurmuş kavramların içinden çıkıp çocuk olamıyoruz. Hatta ne olgun bir yetişkin ne de ihtiyar. Ömür boyu birbirimizi üzerek kendi isyanlarımız da kaybolup gidiyoruz.
Kişilerin yaşamsal değerlerini irdeleyip durmaktan vazgeçmeliyiz. Artık değişim zamanı geldi.
Hayatın tek estetiği vardır ve değişmeyen tek şey değişimdir
İroni gücümüzü yükseltmeli devrimci bir şiire yer açmalıyız yüreğimizde. Hayat şiirimiz hem duygularınıza hem hayallerimize yakın olmalı.
Gerçek özgürlük çocuklar gibi saf ve masum olmakla başlar. Sonsuz yaşamın şifresi budur.
SEVGİYLE KALIN ÇÜNKÜ SEVGİNİZ YOKSA İÇİ BOŞ ÇINLAYAN BİR BAKIR KAPTAN FARKINIZ OLMAYACAKTIR.