Makine Mühendisleri Mersin Şubesi eski başkanı Serdar Erkan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Mersin Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlatılan 1/50 Bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı üzerinde ‘Akkuyu Nükleer Santral’ alanını işaretlememesi durumunda, ‘Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin hiçbir yatırımını ve planını onaylamıyoruz’ dediğini ileri sürerek, “Kent üzerine baskı kuruluyor. Mersin’e yapılmak istenen nükleer santral ve termik santraller anti-demokratik bir dayatmadır’’ dedi.

Erkan, 1/50 Bin Ölçekli Çevre Düzeni Planını hazırlamanın, yerel yönetimlerin görevi olduğu vurgusu yaptı. Serdar Erkan, “Büyükşehir Belediyesi, duyduğumuz kadarı ile bu bölgeye nükleer santral alanı olarak işaretlemiyor. Çünkü orası geçmişten bu yana Mersin’de belirlenmiş olan 8 tane turizm koruma ve geçiştirme alanının 6 tanesinin bulunduğu Erdemli ve Anamur arasında. Bu bölgenin hem turizm hem de nükleer santral alanı olarak işaretlenmesi, planın mantığına uymuyor. Mersin, geçmişte MTSO’nun 2005-2006 yıllarında gerçekleştirdiği arama konferanslarında ‘3 T’ ile kalkınacak denilmiş. Yani ticaret, turizm ve tarım. Şimdi Büyükşehir Belediyesi haklı olarak ‘Mersin eğer turizm, ticaret ve tarımla kalkınacaksa, nükleer santral ve termik santraller de bu bölgede olacaksa, o zaman biz nasıl bir kalkınmadan bahsedebilirizin’ ikilemi içinde. Taslak planının bu şekli ile işaretlemeyeceğini iletiyor. Fakat duyduğumuz kadarı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri, ‘Bunları işlemezsen sizin hiçbir yatırımınızı ve planınızı hiçbir şekilde onaylamıyoruz’ diyor. Büyükşehir Belediyesi’ni baskı altına alıyor. Kent üzerine baskı kuruluyor. Dolayısı ile bu antidemokratik bir baskıdır. Mersin halkını 13 Haziran’da yapılması planlanan Büyükşehir Meclis Toplantısına katılmaya davet ediyorum” diye konuştu.

‘’11 TEMMUZ’DA MAHKEMENİN ATADIĞI BİLİRKİŞİLER MERSİN’E GELECEK’’

Serdar Erkan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 1/100 Bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı 2012-20013 yılında tamamladığını ifade ederken, ‘’Bu süreç içerisinde çeşitli kurumlardan görüş alındı. 13 ilçe belediyesinin meclis üyeleri ve il genel meclis üyeleri nükleer santral istenmediği konusunda karar aldılar. Buna rağmen plan yapıcılar bu görüşü dikkate almadı. Planı nükleer santral ve o bölgede bir enerji havzası oluşturulması için işaretlediler. Sonrasında bu plana itiraz edildi ve dava açıldı. Mahkeme süreci devam etmekte olup 11 Temmuz’da mahkemenin atadığı bilirkişiler Mersin’e gelecek. Akkuyu bölgesinde incelemelerde bulunacak ve rapor hazırlayacak. 11 Temmuz’da Büyükeceli’de yapılacak olan bilirkişi incelemesine de halkımızı davet ediyorum” ifadelerini kullandı.

‘’BELEDİYE MECLİS ÜYELERİNİN SORUMLULUĞU ÇOK BÜYÜK’’

Bu konuda belediye meclis üyelerinin sorumluğunun çok büyük olduğunu vurgulayan Erkan “Belediye Meclis üyeleri, komisyondan nükleer ve termik santrallerin işaretlenmiş veya işaretlenmemiş olarak geldiğinde alacağı tavır bu kentin kaderini belirleyecek. İşaretlenmiş ise bunu reddederek, işaretlenmemiş ise olduğu gibi göndererek bu konuda dünya ve Türkiye tarihine geçecek bir demokrasi örneği sergileyebilirler. Çünkü Dünya Çevre Günü, 5 Haziran 1992 yılında o dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından Rio de Janerio da imzalanan sözleşme ve sözleşmenin sonuç bildirgesi şimdi bizim iç hukukumuzun bir parçası oldu. Bunun üzerine de yerel gündem 21 ile de kent konseyleri kuruldu. Kent konseylerinin kurulma maksadı tam da bu yönde kente yapılacak olan yatırımların halkın gerçek ihtiyaçları ve isteklerini konseyde karar altına alarak Büyükşehir Belediye Meclisine bu kararı göndererek onaylanmasını sağlamak. Mersin’deki bütün bu yerel aktörlerin, odaların geçmiş meclislerin, ‘Nükleer istemiyoruz’ dedikleri bir gerçeklik var. Biz Rio de Janerio da o imzayı attıysak, bu süreçte yerel halkın görüşleri önemliyse, bu görüşleri de yerel meclislerde 2012- 2013’de kararlar alarak ifade ettiyse, meslek odaları neden olmaması gerektiğini anlattıysa, nükleer santralin Mersin’in kalkınma perspektifi ile uyuşmadığı kayıtlara geçtiyse, halk ‘istemiyorum’ dediyse, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu konuda baskı yapması Mersin halkına yapılan bir baskıdır ve bu anti-demokratiktir” şeklinde konuştu.

“REFARANDUM YOLUYLA HALKIN GÖRÜŞLERİNİ İFADE ETMESİNE FIRSAT VERİLMELİ”

Nükleer santralin Mersinlilere dayatıldığını kaydeden Erkan, şöyle devam etti; “ 250 bine yakın imzalar toplandı, ÇED raporlarına girdi, mahkemeye dava açıldı. Mahkeme süreci devam ederken bir taraftan da meclisten karar verilmesi bekleniyor. Bunun içindir ki, halkın katılımının sağlanacağı bir yöntem bulunarak örneğin referandum yoluyla halkın görüşlerini tekrar ifade etmesine fırsat verilmelidir. Sürecin demokratik işlemesi budur. Bu bölgede yaşayan insanlar doğal yaşamın son bulmasıyla göç etmek zorunda kalacak. Oradaki kültür ve yaşam yok olacak. Uluslararası sözleşmelerle söz verdiğiz koruma alanı olan yerlerde yok olacak. Yani uluslararası sözleşmelere rağmen, halkın isteğine rağmen bu santrallerin bu bölgeye işaretlenmesi antidemokratiktir tekrardan değerlendirilmelidir.’’ Yapılması planlanan nükleer santral hakkında da bilgi veren Erkan, şu ifadeleri kullandı; “Planlanan nükleer santralin kapasitesi 4.8 megawatt. Mersin’de TEDAŞ’ın hesapladığı rüzgar potansiyeli 3. 6 megawatt. Güneş enerjisini de ilave ederseniz 312 km sahili olan bir kent olarak Türkiye’ye temiz enerji ile katkımızın daha çok olacağı inancındayım. Nükleer santral ve termik santralin 30 yıl ürettiği, 3 bin yıllık bir kirlilik bırakıyor. Geri dönüşümü olmayan bir yola gidiliyor. Türkiye’nin kalkınmak için enerjiye de ihtiyacı var ama siz daha fazla gelir getirebilecek doğal yaşamı tahrip etmeyecek yenilenebilir enerji varken neden nükleer enerjide ısrar ediyorsunuz? Japonya gibi sanayi toplumu olan disiplinli bir ülke, bir felaketi önleyememiştir. Çernobil’de sabıkalı, hiç denenmemiş bir teknoloji, bunu yapan firma da Avrupa’da akredite edilmemiştir. Yani Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu bu Rus firmayı akredite etmemiştir. Bu teknoloji sakıncalı diyor ve kredilendirme dahi yapmıyor. 1970 li yıllarda petrol krizi başlayınca nükleer enerji çözüm gibi gelmiştir. O zamanlar yenilenebilir enerji teknolojileri yoktu. Şimdi gördüler ki nükleer enerji tehlikeli ve alternatifi olan kaya gazı, rüzgar ve güneş enerjisini ürettiler. Dünya yavaş yavaş nükleer enerjiden uzaklaşıyor. Türkiye yenilenebilir enerji potansiyelinin tamamını kullanmadan bir nükleer maceraya, bilinmeyen, denenmeyen bir sistemle giriyor. Radyasyon ve kaza riski, Akdeniz’de depremsellik var. Kaldı ki, Danimarka ve Belçika terör saldırıları sırasında nükleer santrallerini kapattı. Mersin dünyanın her yerinde nükleer kent olarak tescillenecek. Savaş ve terör durumunda da açık hedef olacaksınız. Nükleer santraller su buharlarıyla yakıt değişirken, söylenmeyen iş kazalarında havaya sürekli radyasyon yararlar ve bunların kabul edilebilir sınırlar içerisinde olması gerekir. Mersin’in en güzel topraklarını vereceğiz şirket para kazanacak ve biz kendi topraklarımızda egemenlik haklarımızı kaybedeceğiz. Çünkü son geçen yasalarla üs statüsüyle söz hakkımızı kaybedeceğiz. Dolayısı ile çocuklarımıza bırakacağımız bir Mersin’de olmayacak. Mersin büyükşehir belediye meclis üyelerinin bu konuyu partiler üstü bir mesele olarak görüp, Mersinlilik duygusuyla hareket edip çok duyarlı davranacağına inanıyoruz. Mersinliler bu karara el kaldıranları hiçbir zaman unutmayacaklar.”